VEYSEL 'İN ACISı
Yıl 1996. Herkesten uzakta olan Küçük kulübeye kapanmış ve kimseyle konuşmayan bir adam vardı. Kasabada onun için öyle rivayetler vardı ki kimi onun için kimileri ise deli diyorlardı (halbuki bilmedikleri çok şey vardı). Kimse o adamın olduğu yerde gezemiyordu . Bir gün yaramaz bir çocuk grubu cesaret edip adamın yaşadığı yere gittiler. Aralarında öyle kötü niyetliler vardı ki arkadaşlarını sırf merakları için harcamaya hazırdı. Bunun için adamın yanına birini göndermeleri gerekiyordu. Bu göndermeye çalıştıkları kişi arasında sarı saçlı, mavi gözlü ve tatlı bir çocuk olan Ahmet vardı. Ahmet tatlı olduğu kadar saf ve masum bir çocuktu. Arkadaşları ise Ahmet'in masum ve saf yüreğini kullanmaya çalıştılar. Ahmet ise arkadaşlarını çok sevmesi nedeniyle onlar için bu korkunç teklifi kabul etti. Ahmet'in arkadaşları bir anda adamın yaşadığı evin kapısına vurdu. Fakat kapıyı açan kimse olmamıştı. Ahmet'in arkadaşları ısrarla kapıya vurmaya devam ettiler. Kulübenin içinde yaşayan adam en sonunda dayanamayıp kapıyı açtı. Ahmet ise korkmuştu. Korkmak da haklıydı çünkü karşısında sakalları birbirine girmiş, üstü başı yırtık olan ve gözlerinin içi kan dolu olan bir adam vardı. Adam Ahmet'e bağırarak "Ne var ne istiyorsun?" dedi. Ahmet korktuğu için bir şey diyemedi. Ahmet arkasına baktığında yoktu. Onu böyle bir ıssız bir yerde hemde böyle bir adamla baş başa bırakmışlardı. Adam Ahmet'e "Ne işin var burada?" diyerek tekrar bağırdı. Ahmet ise korkudan titreyen sesiyle "Şeyy... ben..." diyerek kekeledi. Adam Ahmet'in korktuğu anlayınca biraz daha sesini kısarak " Burası ıssız bir yer tek başına ne işin var?" dedi. Ahmet ise sadece korkmuş bir şekilde bakıyordu. Hava kararmaya başlamıştı. Ormandan gelen korkunç hayvan sesleri gelmeye başlamıştı. Adam Ahmet'e bir şey olmasın diye evine davet etti. Ahmet ise hangisinden korkacağını şaşırarak ani bir şekilde eve girdi. Eve girdiğinde karşılaştığı manzara hiç de iyi değildi. Çünkü evin içinde bir mezar vardı...
Ahmet içinden" Yoksa adam öldürdüğü kişileri buraya mı gömüyor" dedi. Sonra adama dönerek " Ben eve gideyim annem beni merak eder." dedi titreyen sesiyle. Adam ise Ahmet'in bu geç saatte eve gitmesine gönlü el vermediği için şöyle dedi Ahmet'e " Sabah olunca gidersin." Ahmet her ne kadar dil dökse de adam razı olmuyordu. Ahmet gidemeyeceğini anlayınca çaresiz Bir şekilde oturmak için yer ararken aniden Ahmet'in ağzından "Bu mezar ne peki?"diye ağzından cümle çıktı. Ahmet ben ne yaptım edasıyla korkuyla ağzını kapattı. Adam ise duymamazlıktan gelmişti...
Ahmet her geçen dakika soru sormaya devam ediyordu. Adam ise hiç bir soruya cevap verme tenezzülün de dahi bulunmuyordu. En son sorduğu soru bardağı taşıran son damla oldu. Soru ise " Eşiniz ve çocuklarınız var mı?" demesiydi. Adam birden durakladı ve Ahmet'e gözü dolmuş şekilde "Boyundan büyük soruları sormaya kalkışma." dedi. Ahmet ise suspus olmuştu. Sonra adam Ahmet'in üzüldüğünü görünce "sorduğun soru yaşından büyük olduğu için dedim. diyerek Ahmet' in üzülmesini engellemek istedi. Ahmet ise tekrardan adamdan korkmaya başlamıştı. İçinden "Ya bu adam gerçekten kasabadakilerin dediği gibi deli ya da katilse bu adam?" dedi. Ahmet'in korkusu arttıkça nefes almakta zorluk çekmeye başlamıştı. Adam ise Ahmet'i sakinleştirmek amacıyla Ahmet'e " Sorduğun soruları cevaplaycağım." dedi. Ahmet bu cevaptan sonra az da olsa sakinleşmeye başlamıştı. Bütün soruları cevaplayan adam son soruya gelince durakladı. Ahmet ise " Amca seninde mi ailen çok kızıyor sana. " dedi. Adam ise acı bir tebessümle "Hayır" dedi. Ahmet adamı şaşkınlıkla dinliyordu. Adam sözlerine şu şekilde devam etti. "Keşke şu an yanımda olsalar da kızmaları umrumda olmazdı, ailenin değerini bil." dedi. Ahmet başta adamın ne demek istediğini anlayamadı. "Nasıl yani?" diyerek karşılık verdi. Adam ie "Boşver böyle şeyler için senin yaşın küçük" dedi. Ahmet'in ısrarına daha fazla dayanamayan adam her şeyi anlatmaya başladı. "Ben ailemi trafik kazasında kaybettim." dedi. Ahmet bazı şeyleri anlamaya başlamıştı. Adam ise sözlerine şu şekilde devam etti. "O gün sadece ailemi değil kendimi de kaybettim. Eşim Süheyla o gün orada can verdi. Hepsi benim hatamdı arabayı düzgün sürseydim hiçbir şey olmayacaktı belki de." deyip ağlamaya başladı. Ahmet ise "Ya çocuklarına ne oldu amca."dedi. Adam: " O gün Süheyla'nın ölümü beni öyle yıkmıştı ki kendim de değildim. Kasabadakiler sırf eşim Süheyla'nın ölümüne ağlarım diye bana "Erkek adam ağlar mı? deyip dalga geçtiler. Benimle dalga geçenler arasında Muhtarın oğlu Murat vardı nevrim dönmüştü onu orada dövdüm. Sonra çocuklarımı elimden aldılar şiddet meyillisi deyip. Elimden aldıkları çocuklarımı yurda verdiler. Aradan 10 yıl geçti ama acısı hala taze yüreğimde. Çocuklarımı o gün son görüşümmüş meğer." Ahmet tiz bir sesle "Ya bu mezar ne peki? Muhtarın oğlunun mezarı mı?" dedi. Adam acı bir tebessümle"Hayır tabii ki eşim Süheyla'nın mezarı." dedi. Ahmet şaşkın bir şekilde"Anlayamadım." dedi. Adam ise "Süheyla'mı her özlediğimde yanımda olduğunu hissetmek için burada." dedi. Ahmet yine tiz sesle "Amca burada yatak falan da yok. Sen nerede yatıyorsun?" dedi. Adam ise ağlamaklı sesiyle "Tabii ki Süheyla'mın yanında yatıyorum o üşümesin diye her gece onu kucaklıyorum." dedi. Ahmet de olanları dinledikçe ağlıyordu. Adam "Neyse senin de kafanı şişirdim kusura bakma." dedi. Ahmet ise "Yok estağfurullah amca asıl ben senden özür dilerim acını tekrar dile getirmek zorunda kaldın. Sormayı unutmuşum senin adın neydi amca?" dedi. Adam "Veysel" dedi...
Sabah olmuştu fakat kasaba öyle çalkalanıyordu ki bu Ahmet'in arkadaşları dün akşam kasabaya şöyle rivayette bulunmuşlar. "O deli adam Ahmet'i zorla kulübesine götürdü. Biz ise canımızı zor kurtardık." deyip kasabada ortalığı karıştırmışlardı. Bunları duyan Ahmet'in babası Faruk ile annesi Serpil kasabadaki bazı kişileri alıp sabah erkenden Veysel'in evinin kapısına dayanır. Veysel kapıyı açtığında gördüğü manzarayı anlayamaz. Birden Ahmet'in babası Faruk, Veysel'i dövmeye kalkışır.Veysel her ne kadar kendini savunmaya çalışsa da başaramaz. Ahmet olan seslere uyanır ve olan biteni anlamaz. Ne oluyo diye kapıya baktığında babasının Veysel'i dövdüğünü görünce engel olmaya çalışır ama annesi Serpil Ahmet'i tutar. Veysel'in yüzü kan ter içindedir. Zavallı Veysel neye uğradığını anlamadan kendini Jandarma karargahında bulur...
Ahmet'in babası Faruk Jandarmalara öyle büyük asılsız iddialarda bulunur ki Veysel bu ağır iddialara cevap dahi vermek istemez. Jandarmalar her ne kadar Ahmet'in ifadesini almak istese de, Ailesi Ahmet'in evde hasta olduğunu söyler. Fakat Ahmet'in olan bitenden haberi yok. Ahmet, Veysel'in serbest bırakıldığını sanarken, Ahmet'in arkadaşları sırf kendi oyunları ortaya çıkmasın diye yalan ifade verirler...
Veysel ise uzunca dalmıştı etrafa olanları dinlemiyordu artık. Kaşları yarılmış, burnu kan içindeydi fakat hiç kimse onunla ilgilenip pansumanı dahi yapmıyordu...
Jandarmların ısrarına dayanamayan Ahmet'in ailesi, Ahmet'i en sonunda Jandarma karargahına getirir. Ahmet'in ifadesini aldıklarında Ahmet'in şokta olduğunu ve korkudan gerçekleri söyleyemediğini düşünerek Ahmet'in ifadesini pek öneme almadılar. Veysel mahkemeye çıkmıştı, ne kendini savunan biri vardı ne kendini dinleyen kişiler vardı. Hakim Veysel'in idamına karar vermişti Veysel ise itiraz etmiyordu etse dahi dinleyen kişi olmayacaktı zaten . İdam günü gelmişti Veysel'in yardım için eve aldığı çocuğun ailesi onun bu iyiliği anlamayacak onun ölümünü istemişlerdi...
Veysel'in boynuna ip geçirilmişti. O gün okula gitmek için hazırlanan Ahmet babasıyla annesinin konuşmasına kulak misafiri olmuştu. Ahmet'in babası Faruk: "Ahmet okula gittikten sonra hemen gidelim şu adamın idam edileceği yere." ...
Bunları duyan Ahmet koşarak idamın yapıldığı yere gitti. Jandarmalara her ne kadar dil dökse de Jandarmalar ikna olmaz. Veysel can çekişirken, Ahmet'in arkadaşları yaptıkları hatanın farkına varırlar pişman olmakta ne kadar geç kalsalar da Jandarmalara olanları anlatırlar. Jandarmalar pek olanlara anlam veremese de Veysel'i ipten alırlar. Veysel'in nabzı atıp atmadığını anlayamadılar. Öldüklerini zannettikleri tam o anda Veysel gözlerini açıverdi ve Ahmet mutluluktan ağlıyordu. Veysel biraz dinlendikten sonra Veysel ayağa kalkıp Ahmet'e sarılmıştı. Tam o an sessizlik olmuştu ve o sessizliği bir kurşun sesi bozmuştu. Ahmet'in babası Faruk, Veysel'i tüfekle vurmuştu. Veysel vurulduğunu anladığı an karşısında Süheyla'yı görüp tebessüm etmişti. Birden Ahmet'in üstüne yıkıldı ve Ahmet'in üstü kan içindeydi. Veysel'in son sözü "Sonunda kavuşuyoruz Süheylam'dı."