İstanbul’da bir nisan günü, Ali gece ikide yatmasından dolayı saat on ikide uyandı. Annesi kahvaltısını yapmış Ali’yi bekliyordu.Ali,17 yaşında babasından ayrı annesiyle yaşayan, üniversite sınavına hazırlanması gereken bir genç ama çok da umursamaz bir genç. Ne üniversite sınavı ne de geleceği umrundaydı.Annesi Ali’nin aksine korkuyor, endişeleniyor , kaygılara düşüyordu. Ali’ye baskı yapıyor ders çalışması için ama haftada 1-2 gün çalışıyor o da kısa süreli.Annesi oğlunun başarabileceğine inanıyor. Önceki senelerde karnede takdir belgesi getirdiği başarılı bir çocuk olduğunu düşünüyor. Günler böyle geçerken sınav günü gelip çatıyor. Ali sınava giriyor ve kazanıyor. Annesi mutlu oluyor, emeklerinin karşılığını aldığı için. Ali’nin umursamazlığına övünme ve ego da ekleniyor. Herkese üstten bakmaya böbürlenmeye başlıyor. Annesi geçer diye düşünüp sessiz kalıyor. Haziran girdikleri sınavdan üniversiteye gidinceye kadar devam ediyor. Nihayet üniversite açılıyor. Ali doğup büyüdüğü şehirden ayrılıp yeni yerler yeni insanlar tanımak için Antalya’ya gidiyor. Annesi Ali’yi bırakıp huzursuz şekilde İstanbul’a dönüyor. Her gün ,her saat, her dakika oğlunu düşünüyor. Onu özlüyordu. Ali bu durumdan habersiz okulu salmış şekilde geziyor ,tozuyor. Yarın yokmuşçasına yaşıyordu. Annesini aramıyor,sormuyor,umursamıyordu. Annesi daha fazla dayanamayıp ziyarete gidiyor. Giderken Ali’nin en sevdiği tatlı olan sütlaç yapıyor ve birkaç şey daha. Ali’nin yanına gittiğinde Ali arkadaşlarının yanında annesini görünce bağırıyor. Ondan utanıyor. Annesi Ali’ye oğlunu tanıyamadığını söylemiş ama Ali geçiştirerek geri İstanbul’a göndermişti. Annesi o yurtta rahat edemez diye ev tutmuştu fakat o annesinin yaptığı tatlının tadına bile bakmadan çöpe atmıştı. Ali hayatına aynısı gibi devam etti. İki ay sonra annesi ilerlemiş derecede kanser olduğunu öğrendi. Annesinin haberi vardı ama oğluyla ilgilenmekten, onu düşünmekten kendini ertelenmişti. Ali’yi üzmemek için söylemek istemedi. Zaten Ali annesini aramıyor, sormuyordu. Aradan zaman geçti . Ali’ye söylemenin zamanı gelmişti. Son günlerini oğluyla geçirmek istedi. Ali’ye söylediklerinde Ali’ye bir aydınlanma geldi ve hemen otobüse binip İstanbul’a yola çıktı. Yol boyunca annesinin iyileşmesi için dua etmişti. Yaptığı yanlışların farkına vardı. Hastaneye gelince annesini tanıyamadı. Saçları, kaşları dökülmüştü. Yüzü bembeyaz olmuştu. Annesi mutluydu. Oğluna kavuşmuştu. Ali konuşmaya başladı. Pişmanlıklarını dile getirdi. Annesinden af diledi. Annesi onu hemen affetti. Oğluna kıyamazdı.O anda nabzı düşmeye başladı. Ali’yi dışarıya annesini yoğun bakıma aldılar Annesi biraz düzelince Ali yoğun bakıma girdi. Annesinin son sözleri şöyleydi : Senden tek dileğim var .Okuyup çok iyi bir doktor ol. Benim gibi nice anne babaları kurtar oğlum. Ali, sana söz veriyorum.Olacağım.İnsanların hayatlarını kurtaracağım kimsenin ailesinden ayrılmasına izin vermeyeceğim. Ali sözünü tuttu. Birkaç yıl içinde okulunu bitirip çok iyi bir doktor oldu. Hayatlar kurtardı ama annesine karşı duyduğu özlem ve pişmanlık hissi hayatı boyunca kaybolmadı.
Amine Uzel