İVAN


Hava, güneşli ve hafif rüzgârlıydı, kuşlar şakıyordu. Arılarla insanlar bu güzel yaz gününde habersiz gibi çalışıp duruyordu. İşte tam böyle bir günde İvan İgoroviç mutlu bir şekilde Petersburg’dan kalkacak trenine gidiyordu. İvan dürüst, alçak gönüllü, erdemli ve iyi bir insandı. Yani kısacası üstün ahlaklıydı. Basit bir çiftçi olan İvan, 25 yaşında ve Harkov’da yaşayan sıradan bir insandı. Petersburg’a buğday satmaya gitmişti. Elindeki el emeği göz nuru kaliteli buğdaylarını sarayın fırınına satabilmişti. 976 ruble gibi yüksek bir ücret almıştı. Bu parayla ailesine bir yıl boyunca çok rahat bakabilir, eşi Mariya’ya palto alabilir, kızı Anna’nın okuyabileceğinden daha çok kitabı satın alabilir, evinin çatısını da onarabilirdi. Hatta üstüne para bile kalırdı. Çok mutluydu. 

O, bu şehre gelmeden birkaç gün önce saraydan kovulan bir aile olan Mikulaviç ailesi de onların şehrine gelmişti. Mikulaviç ailesi, açgözlülüğünden dolayı saraydan ve hatta başkentten uzaklaştırılmıştı. Fakat Çar ile olan dostluklarını kaybetmemişlerdi. Yani hala torpilliydiler. Bu ailenin çocuğu olmadığı için mutlu bir aile yapısı oluşturamıyorlardı. Bir yanlarının hep eksik kaldığını düşünüyorlardı. Bu yüzden karı koca birbiriyle hep kavga ediyorlardı. Onların aksine çevrelerindeki insanlar hep mutluydular. İşte bunu çok kıskandılar. Bu kıskançlık ruhlarını o kadar sardı ki gözlerini kararttı. Çar’dan aldıkları güçle o ailelerin mülklerini zorla ellerinden alarak onların şehirden göç etmesine neden olmuşlardı. İki gün sonra İvan Harkov’a vardı. Şehir bıraktığı şehir değildi, sanki yağmalanmıştı. Evler yanmış, tarlalara taşlar yığılmış, evlerin külleri ve molozları yolları kaplamıştı. Moğol İstilasından beri bu manzara görülmemişti. İvan, şehrin doğu yakasındaki Şam çeliğinden yapılmış bir bıçak gibi keskin olan yamaçtan az berideki evine koştu. Aristokrat giyimli bir yabancıyla yani Bay Mikulaviç ile karısı Mariya’yı kavga ederken bulmuştu. Yabancı: 

-Size on gün mühlet Bayan İgoroviç, size 10 gün mühlet! Ondan sonra ne bu evi ne de sizi burada görmeyeceğim.

 Yabancı bu sözleri sarf ettikten sonra komik kırmızıçizgili pantolonu ve biçimsiz ayakkabısı ile balçık benzeri yoldan bata çıka giderek, evi şehre bağlayan yola doğru gitti. Mariya ağlıyordu gözlerinden Volga Irmağı akar gibi. İvan kızı Anna’yı görmek için eve hızlı adımlarla girdi. Kızı ağlıyordu ”Baba evimizi, toprağımızı alacak baba!” İvan kafasındaki tonla soruyu düşünmeye daldı. Kim bu yabancı? Neden evlerine gelmişti? Bütün bu soruları düşünürken karısı geldi. Ona olan biten her şeyi anlattı. Mikulaviçler’in her kesimden insanın mülklerini zorla ellerinden alarak insanları Harkov’dan gitmeye zorladıklarını söyledi. Çar’ın dostları olmaları onların işini kolaylaştırıyordu. Sürdükleri içerisinde İvan’ın çocukluk arkadaşı Mikailov da vardı. Mikailov sürgünde beş parasız bir şekilde açlıktan ölmüştü. İvan o kadar çok sinirlendi ki çılgın bir boğa benzetmişti. Bay Mikulaviç’in verdiği süreye kadar güç de olsa dayandılar. Bay Mikulaviç, Çar’dan aldığı destekle evlerine geldi. Zabitler İgoroviç ailesini evden zorla çıkarttılar. Onlar uzaklaşırken evleri ateşe verildi. Tarlasına evinin molozları döküldü. Yürüyerek yavaşça ellerinde kalan son 23 ruble parayla yola koyuldular. Mariya’nın memleketine gitmeye karar verdiler. Mariya’nın babası Vlademir’den yardım istediler. Çünkü Mariya’nın memleketine yani Kuban’a gidiyorlardı. Çar’da Mikulaviç ailesine desteğini sürdürmekteydi. Fakat bilmediği bir şey vardı. O ise Mikulaviç ailesinin Bolşevik İsyanı’na destek olmasıydı. Sürgünden bir ay sonra İvan bir tarlada, Mariya ise bir dikim atölyesinde çalışmaya başlamışlardı. Anna ise okula başlamış ve okuldaki en iyi öğrencilerden biri olmayı başarmıştı. Mikulaviç ailesi için işler iyice sarpa sarmıştı. Çar arkasından çevrilen işleri öğrenmiş, öfkeli bir şekilde Mikulaviç ailesinin tepesine çökmüştü. Bütün varlıklarına el konulan Mikulaviçler Sivastopol’e kaçarken tutuklanmışla, en sonunda idam edilerek yaptıklarının cezasını bulmuşlardı. Bu olaydan sonra Çar, İgoroviç ailesinin topraklarını iade etti. Fakat İgoroviç ailesi Harkov’a geri dönmedi. Onun yerine topraklarına bir kilise ile yetimhane yaptırıp kendilerini iyiliğe adadılar. Hatta İvan’ın ölen arkadaşı Mikailov’un yetim kalan oğlu da bu yeni yapılan yetimhaneye yerleşmişti. Harkov sakinleri artık mutlu bir şekilde yaşayabilirdi.



 Orhan Kerem ÖZDEMİR